Ergimiş Tuz Reaktörü (ETR), Ergimiş Uranyum-Toryum tuzlarını yakıt olarak kullanan, Gen IV Uluslararası Forumu (GIF) tarafından seçilmiş, IV. Nesil nükleer reaktör teknolojisidir.
Türkiye’nin kurulu gücü 2019 yılı itibarıyla bütün kaynaklar dâhil 91,3 GWe kadardır (kaynak: TEİAŞ verileri). Kurulu gücün yaklaşık 45,8 GWe’i yani %50,1’i fosil yakıt (doğal gaz, linyit, yerli-ithal kömür, diğer petrol ürünleri) kaynaklıdır.
Diğer taraftan gerek elektrik enerjisi üretiminde gerekse diğer sektörlerde kullanılan birincil enerji kaynaklarının büyük ağırlığı ithal enerji kaynaklarına aittir. 2018 yılı itibariyle tüketilen elektriğin %51,2’si doğal gaz, kömür, LNG gibi ithal fosil kaynaklardan sağlanmaktadır (kaynak: TMMOB).
Toplam enerji arzında ise yurtdışı kaynaklarına (ham petrol, doğal gaz, kömür, vb.) bağımlılık çok daha yüksek değerlere erişmektedir: İthal kaynaklar %75,7, yerli kaynaklar %24,3 (2017 yılı verileri).
İklim değişikliğiyle mücadele bağlamında karbondioksit salımı bakımından ele alındığında ise, Türkiye’nin 2008 yılındaki 277,3 milyon ton olan CO2 salım miktarı 2018 yılında 390,2 milyon tona ulaşarak 10 yılda %41’lik bir artış göstermiştir. Oysa aynı dönemde dünyada CO2 salım artışı %11’de kalmıştır (kaynak: BP Stats Review). Bu durum Türkiye’deki enerji kullanımının, çoğu ithal edilen fosil enerji türlerine bağımlı kalınmasından kaynaklanmaktadır.
Malî kaynak bakımından ele alındığında, 2018 yılında toplam enerji hammaddeleri ithalatında en büyük payı doğalgaz ve ham petrol oluşturmuştur (%53,3 pay ve 23 milyar USD maliyet). Toplam enerji kaynağı ithalatı ise aynı yıl için 45 milyar USD olmuştur. Son yılların genel ekonomik konjonktürü ele alındığında birincil enerji kaynakları ithalatının toplam ithalatın %20’sinden daha az olmadığını, bu değerin zaman zaman %50’lilere yaklaştığı gözlemlenmektedir.
Bu durum Türkiye’nin elektrik üretiminde ve diğer enerji tüketiminde büyük ölçüde hâlâ dışa bağımlı olduğunu göstermektedir. Bunu dikkate alan hükümetler uzun zamandır hem kaynak çeşitlemesi yaparak belirli bir ülke veya ülkeler grubuna bağımlı kalmamayı hem fosil enerji kullanımını düşürmeyi hem de enerji üretiminde olabildiğince yerli tekniklerin kullanılmasını sağlayacak teşviklerin verilmesini öngörmektedir.
Bu bağlamda 2010’lu yılların başında, elektrik üretiminde farklı bir kaynak kullanmak ve yüksek teknoloji transferini ve kalite yükseltimini sağlamak amacıyla nükleer güç reaktörlerinin kurulması gündeme gelmiş ve gerekli anlaşmalar yapılmıştır.
Ancak söz konusu nükleer reaktörler,
- III ve III+ reaktör teknolojisini kullanan,
- Nükleer güvenlik risklerinin azaltılması bakımından yüksek maliyetli (~4000 USD/kWe) olan
- Yapım süreleri görece uzun (4-7 yıl)
- Nükleer atık taşınma ve saklanması halkın kabulü noktasında problemli,
- Nükleer yakıt yapımı konusunda yurt dışına büyük ölçüde bağımlı kalacak olan,
bir nükleer teknolojiyi temsil etmektedir. Ayrıca, söz konusu reaktör teknolojileri millileştirmeye çok da uygun olmayan teknolojik bir seviyededirler. Yani bu noktadan başlanılarak yerli ve milli imkanlar ile bu reaktör sınıflarında bir teknolojinin kazanımı oldukça güç ve zaman alan bir adım olacaktır.